Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi (SU Gender) tarafından, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında düzenlenen ilk etkinlik 1 Mart 2017, Çarşamba günü Sabancı Üniversitesi’nde gerçekleşti. Columbia Üniversitesi, Barnard College Öğretim Üyesi Rebecca Jordan-Young konuşmasında nörobilimsel ve toplumsal cinsiyet açılarından kadınlık ve erkeklik durumu ile cinsiyet hallerini ele aldı.

“Toplumsal Cinsiyet Açısından Sağlık, Beden, Cinsellik” temalı etkinlikler serisinin ikinci panelinde konuşmanın moderatörlüğünü Alev Özkazanç üstlendi. Alev Özkazanç, feminist ve kuir olarak insanların cinsiyeti sorununun içinden geçilen dönemle bağlantılı olduğunu dile getirdi.

Rebecca Jordan-Young çalışmalarında “üç katlı iplik” olarak nitelediği bir kavram kullandığını dile getirerek konuşmasına başladı. Feministlerin ve bilim insanlarının yıllardır cinsiyet, toplumsal cinsiyet ve cinsellik kavramlarını kullanarak birtakım ayrımlar belirlediklerini ifade etti. Bu ayrımlarda cinsiyetin bedenle ilgili olduğunu sözlerine ekledi. Toplumsal cinsiyet kavramını da toplumsal yapılar, yasal düzenlemeler, gayrı resmi kurallar olarak tanımladı. Toplumsal cinsiyetin en üst düzeyden içsel psikolojiye kadar inebileceğini söyledi. Cinselliğin ise toplumsal cinsiyetin içine yedirilebileceğini ifade etti. Cinselliğin çok katmanlı olduğunu, “normal” ve “sapkın” olarak gördüğümüz cinselliğin dönemlere göre değişebileceğinin altını çizdi.

Rebecca Jordan-Young bu ayrımlardan yoluyla birçok feministin bu konuya bakmaya başladığını söyledi. 20-25 yıl önce bazı feminist bilim insanlarının vücuda bakmaya başladıklarını sözlerine ekledi. Vücutla ilgili şeylere daha yakından bakılması gerektiğinin ve çıplak biyolojiye bakıldığında toplumsal cinsiyete rastlanabileceğinini altını çizdi. Rebecca Jordan-Young bu açıdan bakıldığında toplumsal cinsiyetin, örneğin nasıl osteoporoz ürettiğini gördüklerini anlattı.

İnterseks bireyler, yani cinsel organlar ve kromozomlar bazında cinsiyetleri anlaşılamayan bebekler ile ilgili de doktorların toplumsal cinsiyet ve cinsellik kavramlarını kullanmadan tanım koyamadıklarını söyledi. Kişileri belli normlara göre sınıflandırmanın, yönlendirmenin heteroseksüel insanlar yetiştirme ile bağlantılı olduğunu ifade etti.

Cinsiyete dair düşüncelerin ikili olduğunu belirten Rebecca Jordan-Young, cinsiyetlerin birbirlerini tamamladıkları veya birbirleriyle savaştıkları ile ilgili düşüncenin varlığını dile getirdi. Yıllar içinde yapılan araştırmalarda Y kromozomunun erillik taşıdığının kanıtlanmaya çalışıldığını söyledi. Rebecca Jordan-Young cinsiyet XY kromozomları ile ilgili tanımlanıp belirleneceği görüşünün çöktüğünü ifade etti ve cinsiyetin belirlenmesinde çok farklı etkenler olduğunu belirtti.

Rebecca Jordan-Young cinsiyet hormonları ile ilgili fikirlerin bilim insanlarını belli yerlerde hormon aramaya yönelttiğini söyledi. Bu durumun da bazı bilimsel kanıtların gözlemlenmesini engellediğini belirterek devam etti. Rebecca Jordan-Young hem kadın hem de erkek vücutlarının bütün hormonları ürettiklerinin altını çizdi. “Hepimiz testesteronu ya doğrudan ya da ostrojene dönüştürüp kullanıyoruz” dedi. Cinsiyetin bedenin bütüncül hali değil bir işlevi olduğunu; bedende cinsiyete dair organları, hormonları zamana ya da o andaki işlevine göre değerlendirip cinsiyeti bu şekilde tanımlayabileceğimizi savundu. Yani toplumsal cinsiyet gibi, biyolojik cinsiyetin de olan ya da sabir bir şey değil, sürekli olmakta olan ya da değişen bir şey olarak tanımlanabileceğini ifade etti.

Kaynak: GazeteSU