6-7 Mayıs 2017
Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi (SU Gender) tarafından 6 – 7 Mayıs tarihlerinde Karaköy Minerva Palas’ta Toplumsal Cinsiyet ve Barış Konferansı gerçekleştirildi. Konferansta, dünyanın çeşitli ülkelerindeki kadın aktivizmi, toplumsal cinsiyet ve barış mücadelesi ekseninde tartışıldı. Konferansın onur konuğu feminist aktivist ve akademisyen Cynthia Cockburn’dü.
Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi tarafından Minerva Palas’ta iki gün boyunca kapsamlı bir gündemle süren Toplumsal Cinsiyet ve Barış Konferansı düzenlendi. Kadınların tüm dünyada yürüttüğü barış mücadelesine dair tecrübe, tespit ve fikirlerin paylaşıldığı konferansta, açılış konuşmasını yapan Cynthia Cockburn’ün yanı sıra, Amerika’da Clark Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler, karşılaştırmalı politika, toplumsal cinsiyet, militarizm ve milliyetçilik üzerine çalışmalarını sürdüren feminist akademisyen Cynthia Enloe ve Budapeşte’de Orta Avrupa Üniversitesi’nde cinsiyet ve siyaset, kadın hareketleri ve sözlü tarih üzerine çalışmakta olan Andrea Petö de yer aldı.
Konferansın özellikle ilk günü, konuşmacı kadın aktivist ve akademisyenler, feminist barış aktivizmini dünya çapında büyüten Cockburn ile yollarının nasıl kesiştiğini anlattı, kendi hayatlarından anekdotlarla Cockburn’ün hareketi nasıl güçlendirdiğine dair görüşlerini paylaştı. Açılış konuşmasını yapmak üzere Cockburn’ü takdim eden konuşmasında Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi Direktörü Ayşe Gül Altınay, öğrenciliğinden itibaren Cockburn’ün düşüncelerinin kendisi için rehber olduğunu ifade etti.
“Erillik genlerle belirlenmez, toplumsal olarak şekillenir”
1980’lerin ikinci yarısından itibaren İsrail’de şekillenen ve dünyanın birçok ülkesine yayılan ‘barış için eylemlilik ağı’ Siyahlı Kadınlar (Women in Black) hareketinin önemli isimlerinden Cynthia Cockburn, konuşmasını konferans için özel olarak çektiği videoyla gerçekleştirdi. Telaffuzunun anlamsız veya riskli bulunmasına aldırmadan “ataerki” kavramını yüksek sesle dillendirmeye devam ettiğini belirten Cockburn, ataerkil sistemin ana kaynağı olan erilliğin, bir gen meselesi olmadığını, makro politikalar tarafından toplumsal olarak üretildiğini ifade etti. Cockburn, konuşmasında toplumsal cinsiyet mücadelesinin aldığı mesafeyi ve zorluğu 3 ana temele dayandırdı: Stereotiple çelişen örneklerin artması, daha fazla erkeğin toplumsal cinsiyet aktivisti olması ve cinsiyet suçlarının görünmezleştirilmesinin etkisi.
“Türkiye’de kadın hakları düşünülmeden militarizmin kaynakları anlaşılamaz”
Konferansa “Bu Gibi Zamanlarda Feminist Düşünce Neden Çok Önemli?” başlıklı konuşmasıyla katılan Cynthia Enloe, kadın haklarını korumanın ve geliştirmenin, militarizmin her türüne karşı çıkmakla son derece yakın ilişkili olduğunun altını çizdi. Enloe, kadınların sadece “asker annesi”, “öçleri alınan” ya da “evde oturup destekleyen” olmadığını, eksiksiz vatandaşlar olduğunu feministlerin ileri sürdüğünü ve buna inandığını belirtti. Ataerkinin, kadınlara ancak “sadık eş”, “iyi anne” ve “sadık, itaatkar vatandaş” rollerini yerine getirdikleri sürece ihtiyaç duyduğunu, hatta onurlandırdığını söyleyen Enloe ekledi: “Yetmez.”
1956 Macar Devrimi’nde Kadınlar: “Görünmez, kurban, suçlu”
Konferansın ikinci gün konuşmacılarından biri Orta Avrupa Üniversitesi Profesörü Andrea Petö’ydü. Petö, “İlliberal Hafıza Siyaseti Olarak 1956 Macar Devrimi’nde Kadınları Hatırlamak” başlıklı konuşmasında 1956 Macar Devrimi örneği üzerinden kadınların, militer nitelikli büyük toplumsal değişiklikler sırasında yaşadıklarını anlattı.
Macar Devrimi’ni kadınlar açısından üç evrede inceleyen Petö, çatışmaların başlarında kadınların “görünmez” kılındığını; sürecin erken dönemlerinde bu büyük toplumsal değişimdeki yerlerinin inkar edildiğini ifade etti. Kadınların mevcudiyedinin sebebi olarak uluslaşmanın meşrulaşmasında kadınların işin içine katıldığını belirtti. Burada kadınların ulusal proje için ne kadar “yararlı” olduklarına değinildiğini söyledi. Yurtsever dişiselliğin ön plana çıktığını ifade eden Petö, burada mücadelenin bir kadın mücadelesi olarak değil de komünizme karşı bir mücadele olarak ele alındığını vurguladı. Belleğin patlaması sırasında alternatif tarihçeler çıktığını söyleyen Andrea Petö, hızla hakikat çerçevesinin değiştiğine dikkat çekti. Görünmeyen veya “kurban” niteliğindeki kadınların daha aktif olarak, “savaşçı” kimliğiyle yer aldığını söyledi. Petö, Macar Devrimi’nin; ataerkinin kadını “edilgen” ve “kabahatli” tanımlayışının bir başka örneği olduğunu ifade etti.
Sivil toplum, akademi ve aktivizm çevrelerinin yoğun ilgisiyle geçen iki günün sonunda, konferans boyunca masaya yatırılan konular kapanış değerlendirmesinde ele alındı ve kadınların verdiği barış mücadelesinin; topluma farklı tecrübelerin yansıtılmasında ve ön açıcı diyalogların gelişmesinde kritik rol oynadığının altı çizildi.
“Birleşmiş Milletler, üye devletlerin halklarını “erkek” olarak algılıyor”
Andrea Petö’nün kolaylaştırıcılığındaki “BM’yi Barış İnsa Eden Bir Örgüt Olarak Yeniden Tanımlayan Kadınlar: Kadınlar-Barış-Güvenlik Gündeminin Aktivist Bir Gündeme Dönüşmesi” başlıklı konuşmasında Vanessa Farr, Birleşmiş Milletler'in feminist perspektifi içermeyen çalışma sistemini eleştirerek, örgütün hürriyet ilkelerinden oluştuğunu ve haklarını temsil ettiği üye devletlerin halklarını erkeklerden ibaret algıladığını vurguladı. Feministlerin yıllarca dışarıda tutulmayı reddederek bir ışık bıraktıklarını söyleyen Vanessa Farr, "Kendimizi ataerkinin himayesine bırakıyorsak Birleşmiş Milletler gündeminde varız ama siyasi bir gündem varsa Birleşmiş Milletler bizi görmezden geliyor" dedi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1325 no'lu kanununa değinen Farr, burada barışın mimarisi için kadınların liderliğinin ve barış inşası süreçlerine dahil edilmelerinin önemine vurgu yaptı. York Üniversitesi Kadın Çalışmaları Okulu/Enstitüsü’nde akademisyen olan Farr, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın çeşitli toplumsal cinsiyet ve kadın departmanlarındaki danışmanlıklarının yanı sıra, Uluslararası Kadın Barış ve Özgürlük Birliği’nin de aktivistlerinden.
Kaynak: GazeteSU