Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi olarak University of Toronto/Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Enstitusu (Women & GEnder Institute)'nden Dina Georgis'in katılımı ile , 28 Nisan 2018, Cumartesi günü, Karaköy Minerva Palas’ta “Sanat, Hayat Gücü, Direniş” başlıklı bir panel düzenledik.
Panelin açış konuşmasını Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi Direktörü Ayşegül Altınay yaptı. Panelin ana konuşmacısı, Toronto Üniversitesi Kadın ve Toplum Cinsiyet Çalışmaları Enstitüsü’nden Dina Georgis oldu. Dina Georgis, “Umudun Queer Tesiri” başlıklı bir konuşma yaptı. Dina Georgis, Gazze’de geçen “The Idol” filmi üzerinden radikal ümit konusunu ele aldı. Georgis film üzerinden yaptığı konuşmada, isyanın insanın içindeki yeni bir şeyler yaratma isteği ile ilgili olduğunu söyledi. Oyunun yaratıcı başkaldırmanın temelinde yer aldığını ifade eden Georgis, merakın özellikle yetişkinlikte kaybolduğunu sözlerine ekledi ve “Çocuğun yetişkinliğe geçiş için zevk ve merakı unutması gerekmektedir” dedi.
Bireyle çevre arasındaki ilişki ve oradaki aktarımın önemine değinen Georgis, “Önemli olan radikal ümidin ne şekilde anlaşılması gerektiğidir. Bu ümidin kaynağı bir şeyler yaratabilmededir. Çocuk ancak yaratıcı olduğunda her türlü ilişkiyi olumlu veya olumsuz tedavi edebilir. Burada kolektif merak da çok önemli” diyerek sözlerine son verdi.
Ana konuşmacının ardından “Estetik ve Sanatsal Pratiğin İmkanları” başlıklı panele geçildi. Panelde; Toronto Üniversitesi Kadın ve Toplum Cinsiyet Çalışmaları Enstitüsü’nden Nora Tataryan, Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Araştırmacısı Banu Karaca ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Çağdaş Dans Anasanat Dalı Başkanı Tuğçe Tuna konuşmacı oldular.
Nora Tataryan, çalışmalarında estetiğin ve estetik düşünmenin nasıl bir politik alan açtığına baktığını söyledi. Birbiriyle çelişik gibi duran iki şeyin nasıl yanyana durabildiğine baktığını sözlerine ekledi. Sanatın yaptığı bazı hataların bazı şeylerin yeniden düşünülmesini sağladığını ifade eden Tataryan, “Rasyonalizmin tek boyutlu açmazlarından bizi estetik kurtaracak” dedi. Polis toplumunun aksine estetik toplumunda her şeyin bir yerinin olmadığına değinen Tataryan, “Her şey bir anda altüst olabiliyor, yeni şeyler üretilebiliyor” dedi.
Banu Karaca konuşmasında mülksüzleştirmenin tarihçesi üzerinde durdu. Banu Karaca, Harf Devrimi ile Türkiye Cumhuriyeti döneminde doğanlar ve Osmanlı döneminde doğanlar arasında bir kopukluk yaşandığını ifade etti. Osmanlı döneminde doğanların Harf Devrimi ile birlikte okur – yazarlık vasfını kaybettiğini ekledi. Türk sanat tarihinin anlatılışının 1923’ten itibaren olduğunu söyleyen Banu Karaca, “Bu durum bize Osmanlı döneminin hiç olmadığını düşündürür” dedi.
Tuğçe Tuna, “Ürettiğimiz her şeyin bizim biricikliğimizi yansıttığını düşünüyorum. 1993 yılından bu yana beden odaklı çalışıyorum. Gördüm ki beden bir depolama mekanizması. Kinestetik olarak bu miras nesilden nesile aktarılıyor” dedi.
Kaynak: GazeteSU